Create Your Custom Message


www.alnumel.com

 
akanselim bilgi dolu seyahat
Katogoriler  
  Ana Sayfa
  Giriş
  FORUM
  babam Naim Akan
  yılbası
  bilgi siteleri
  matematik ve haberler
  atatürk
  => resimler
  => atatürk 2
  => atatürk3
  => atatürk4
  => atatürk5
  => atatürk6
  => atatürk 7
  => şiirler
  => atatürk8
  savaşlar
  arabalar vb.
  bilgiler
  Ziyaretşi defteri
  MAKİNELER
  bletchley park
  MATEMATİK VE SAYI BİLGİLERİ
  osmanlı padişahları
  sözler
  bilmeceler
  belirli gün ve haftalar
  BURÇ ÖZELLİKLERİ
  DELİLLER
  DEYİMLER
  FIKRALAR
  FUTBOL
  Anketler
  UYDU HARİTASI
  İletişim
  HABERLER
  sayaç
  katılmak isteyenler
  ifadeler
  siteler
  ŞARKILAR
  TEKERLEMELER
  UZAY
  29 ekim çağlayan mitingi
  Afyonkarahisar milletvekilleri
  oyunlar
  blowish
  BÜYÜK İSKENDER
  cumhuriyetin yılları
  çocuk hakları
  ÇOCUK MASALLARI
  çocuk oyunları
  İZMİRİN TARİHİ
  kongreler vb:
  MALTA SÜRGÜNLERİ
  NİNNİLER
  ORATORYO
  ÖNEMLİ BULUŞLAR
  savaşlar işgaller vb.
  türkiyedeki müzikoloji
  yeni istanbul
  100 temel eser listesi
  camiler
  çanakkale
  din ve allah
  FEN
  kronoloji ve tarihçe konuları:
  uzgazete kapsamı
  LİNKLER(sadece üyeler girebilir!)
  bedri selim hocaoğlu
  program yükle
  teknoloji resimlerim
  bilgisayar
  windows orijinal yapma ve search (googleda)
  mıcrosoft
  radyo
  MP3
  rüya tabirleri
  hava durumu
  şehirler arası km ölçer
  canlı maç sonuçları
  istanbuldaki kütüphaneler
  MEB'dan Onaylı 100 Temel Eser
  satranç pulları
  istanbuldaki sinemalar
  istanbul tiyatro
  istanbuldaki okullar
  hedef bilgi toplumu
  yıldız resimleri
  flash saatler
  hoşgeldiniz vb. sismli yazılar
  simli şiirlerler
  diğer..
  googlehostedservice
  saat kaç?
  miniaturk
  kavimler göçü
  dünyanın 7 harikası
  sanatçılar
  yeni barlarve kodları
  en büyük bina
  GÜNEŞ PANELLERİ
Copyright 2009
atatürk 7

Ataturk köşesi
2/13/2006 - Atatürk'ten özdeyişler
*Ne mutlu "Türküm" diyene.
*Geldikleri gibi giderler.
*Egemenlik verilmez, alınır.
*Yurtta sulh, cihanda sulh.
*Yurt sevgisi ona hizmetle ölçülür.
*Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.
*Sizlere saldırmanızı değil, ölmenizi emrediyorum.
*Türk milleti ve Cumhuriyeti ayrılmaz bir bütündür.
*Yurt toprağı, sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin.
*Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini
bilmiştir.
*Türk milleti istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve
yaşamayacaktır.
*Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem
olurlar.
*Milli mücadelelere şahsi hırs değil, milli ideal, milli onur sebep
olmuştur.
*Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esaret ve aşağılığı kabul
etmez.
*Bu millete çok şey öğretebildim ama onlara uşak olmayı bir türlü
öğretemedim.
*Türk orduları, tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, fedakarlıklar
göstermiştir.
*Ordu, Türk Ordusu... Bütün milletin göğsünü itimat, gurur duygularıyla
kabartan şanlı ad...
*Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde
kuvvet bulacaktır.
*Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz
kalmadıkça harp bir cinayettir.
*Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk
vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.
*Türk ordusu; dünyanın hiç bir ordusunda seninkinden daha temiz, daha
sağlam bir askere rast gelinmemiştir.
*Sizin gibi kumandanları, subayları ve erleri olan bir millet için yad
elleri altında köle olmak mümkün değildir.
*Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye
Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
*Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra,
kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam
edeceğiz.
*Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının yegane koşulu
olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür
olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
*Ben, Türk ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hararet
ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu adeta gözlerimle görüyordum.
*Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve
yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla
arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.
*Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için
sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların, yenilmesi imkansız
teminatıdır.
*Vatan mutlaka selamet bulacak, millet mutlaka mutlu olacaktır. Çünkü kendi
selametini, kendi saadetini memleketin ve milletin saadeti ve selameti için
feda edebilen vatan evlatları çoktur.
*Bütün bu muvaffakiyet yalnız benim eserim değildir ve olamaz. Bütün
muvaffakiyet, bütün milletin azim ve imanıyla çalışmasını birleştirmesi
neticesidir. Kahraman milletimizin ve seçkin ordumuzun kazandığı başarı ve
zaferlerdir.
*Böyle evlatlara ve böyle evlatlardan mürekkep ordulara malik bir millet
elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün manası ile muhafaza etmeğe muvaffak
olacaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından mahrum etmeğe kalkışmak hayal
ile vakit geçirmektir.
*Memleketin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler
içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan
savunma ile meşgul olacağız.
*Biz Türkler tarih boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir
milletiz.Türk vatanı bir bütündür, parçalanamaz. Ordumuz, Türk birliğinin,
Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir
ifadesidir.
*Ben, 1919 senesi Mayıs içinde Samsun'a çıktığım gün elimde, maddi hiçbir
kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti'nin asaletinden doğan ve benim
vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli
kuvvete, bu Türk Milleti'ne güvenerek işe başladım.
*Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta
olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin,
fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil,
istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti bir kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak
sizsiniz.
*Düşmanın mükemmel ve kuvvetli ordularını mağlup etmek için kendimizde
bulduğumuz kuvvet ve kudret, davamızın meşruluğundandır. Gerçekten, biz milli hududumuz dahilinde hür ve müstakil yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Biz Avrupa'nın diğer milletlerinden esirgenmeyen, haklarımıza tecavüz edilmemesini istiyoruz.
*Memleketimizi hiçbir hak ve adalete dayanmayarak çiğnemek ve çiğnetmek teşebbüsü, muzaffer ordumuzun fedakarane ve cansiperane gayretiyle layık olduğu başarısızlığa uğratılmış ve milletimiz, tarihin nadir kaydettiği bir zafer kazanarak sevgili yurdumuzu kurtarmıştır.
*Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklalden mahrum bir millet,
medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık
sayılamaz. Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir,
taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş
müesseseler her tarafta yıkılmaya
mahkumdurlar.
 
itabın Adı Sarı Zeybek Atatürk’ün Son 300 Günü
Kitabın Yazarı Can DÜNDAR
Yayınevi ve Adresi Milliyet Yayın A.Ş. Doğan Maedya Center 34554 Bağcılar İSTANBUL
Basım Yılı 1994

KİTABIN ÖZETİ

Bu kitapta Atatürk’ün fazla bilinmeyen yönlerine ışık tutmak amacıyla, onun son 300 gününe tanıklık etmiş kişilerin yazdıkları ya da anlattıklarından faydalanılmıştır. Atatürk’ün hayatından alınan bu küçük kesitler birleştirildiğinde, büyük bir devlet adamlığının ve insanlık erdemlerinin pek çok unsurunu üzerinde taşıyan, oldukça ilginç ve sevimli bir portre ortaya çıkmaktadır.

Atatürk’ün kabına sığmayan mizacı, hastalığında kendisine getirilen müeyyidelerde belirginleşmektedir. Doktorlar sigarayı günde 10 adet ile sınırlamaktadır. Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’ın anlattığına göre, Atatürk bir yolunu bulup istediği kadar sigara ve kahve içmeye devam etmiştir (Sayfa: 15-16) .

Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyet’in 10ncu yılını kutlamaya hazırlandıkları günlerde, onca iş ve yoğunlukta bile sıkılan ve yalnızlık duyan Atatürk için şu sözleri sarf eder: “Çankaya Köşk’ünde yapacak bir iş bulamadığı için iç sıkıntısına tutulduğu vakit, kendisini cangıldan alınarak kafese konmuş bir aslana benzetirdim” (Sayfa: 20). Atatürk’ün yalnızlıktan kurtuluş yöntemi de oldukça ilginçtir. Saraydan gizlice kaçarak, Boğazda bir Rum meyhanesinde balıkçılarla kol kola horon tepmektedir. Korumalar geldiğinde ise “yakalandık” diye söylenmesi onun hoş çocuksu duygularını açığa çıkarmaktadır (Sayfa:22).

Dündar’ın verdiği örneklere göre Atatürk için sofra, “Bilgeler Meclisi” ya da “Danışma Kuruluydu.” Masanın yanında her zaman yazı tahtası bulundurmakta, daima yüksek şahsiyetlere danışma ve bilgilenme amaçlı yemek vermektedir. Ayrıca, F. Rıfkı Atay’ın anlattığına göre bir vazifede kullanacağı adamları hiç söylemeksizin, hissettirmeksizin, sofrada uygun anlarda türlü yönlerden yoklamaktadır (Sayfa:24). Ayrıca içki aldıktan sonra hafızasının zayıfladığına pek rastlanılmadığı da anlatılmaktadır.

Atatürk’ün vücutça ve kafaca güçlülüğü, 10 ncu yıl nutkunu yazdırırken kaç gece sabahladığı ve o dimdik ayaktayken, metni dikte ettirdiği gençlerin nasıl uyku için nöbet değiştirdikleri, örnek verilerek vurgulanmıştır (Sayfa:24). Ayrıca, oldukça hasta olmasına rağmen yatağında Güneş Dil Teorisi üzerinde çalıştığı da anlatılmıştır (Sayfa: 37).

Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra sorumlu devlet adamı olarak hükümete ince bir strateji ile yol göstermesi de oldukça ilginçtir. Asım Us takma adını kullanarak hükümeti eleştiren yazar, gerçekte, Mustafa Kemal Atatürk’tür (Sayfa:27).

Atatürk’ün insani yönüne ve engin hayat felsefesine güzel bir örnek de İsmet İnönü ile aralarının açılması ve İnönü’nün Başvekillikten ayrılmasından sonra Genel Sekreterine verdiği şu öğütlerde bulunabilir: ” Biliyorsun, bizde, bilhassa politikacılar arasında kökleşmiş, çok kötü bir itiyad mevcuttur. Bir adam makamdan çekildi mi derhal etrafı boşalır, en yakını gibi görünen kimseler tarafından dahi terk edilir. Bu sefer arkadaşlar bunun tersini yapmalı. Bu sakim itiyadı, medeni insanlara yakışan hareketleriyle fiilen ortadan kaldırmak yoluna gitmelidirler … İşte bunu sağlamaya çalışmalıyız” (Sayfa:34).

Atatürk’ün Türk müziği hakkında söyledikleri bütün Türk halkının duygularına tercüman olmaktadır: “Biz bir Türk bestesini dinlediğimiz zaman, ondan, geçmişin uyanma bırakması lazım gelen hikayesini, kalbimize giren oklar gibi duymak isteriz. Acı olsun, tatlı olsun biz bir beste dinlerken farkında olmaksızın hislerimizin inceldiğini duymak isteriz” (Sayfa:41).

Atatürk’ün şövalye ruhu Tanburi Selahattin’in verdiği tanburu çalarken tellerden birinin kopması üzerine “İnsan bilmediği işe burnunu sokmamalı” davranışında da kendini göstermektedir. Aynı gün şık elbiseleri ile bir baloya katılmış ve kendisine takdim edilen bayanları nazikçe selamlamıştır . Akabinde bir vals başlayınca 18 yaşında bir genç çevikliği ile piste çıktığı görülmüştür (Sayfa:55 ). Daha sonra, orkestraya “Sarı Zeybek” çalmalarını söyleyerek, dizlerini yere vura vura, Aydın efelerine taş çıkartırcasına oynaması, izleyicileri büyülemiştir (Sayfa:57). Üstelik, O bunları yaparak etrafa neşe saçarken, oldukça hasta ve acılar içindedir. Atatürk’e karaciğerinin hasta olduğu teşhisi konduğu gece Melek Tokgöz’ün konserine gitmiştir (Sayfa: 67).

Hastalığının tedavisi için yabancı doktorların davetini” Ortada Hatay meselesi var. Hastalığım duyulursa fena olur” diyerek, memleket meselelerini şahsi menfaatlerden de öte, canından üstün tuttuğunu göstermiştir (Sayfa: 63). Durum daha da ciddileşip hastalığı saklanamaz hale geldiğinde ve dedikoduların arttığı bir dönemde, dimdik ayakta olduğu mesajını vermek için Mersin’de 19 Mayıs kutlamalarına katılmaya karar vererek, Fransız sefirine şöyle kükremiştir: “Milletime söz verdim; Hatay’ı alacağım. Namusum üzerine söylüyorum ki, o Türk toprağını Fransızlara bırakmayacağım. Sözümü yerine getirmezsem milletimin huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim yenilmem; yenilirsem bir dakika yaşayamam” (Sayfa:72). Atatürk, Hatay için canını ortaya koymuştur ve şimdi canı tehlikededir. Hatay O’nun davasıdır ve sonunda davayı da kazanmıştır, ama, kendisini bu yola feda etmiştir (Sayfa:88).

Atatürk’ün insancıl yönü hasta yatağında yatarken yakın dostlarının rahatsızlanmasından duyduğu üzüntüde bir kez daha ortaya çıkmaktadır: “Celal Bey de hasta yatıyor. Fevzi Paşa’nın da şekeri var, O da hasta. Ne olacak bilmem?” (98). Onun hasta yatağında gördüğü kâbuslarını arkadaşlarına anlatması ıstırabının boyutlarının çok yüksek olduğunu göstermektedir (s.116).

Atatürk’ün metâneti ve gerçekler karşısındaki soğukkanlılığı genel sekreterine ölmeden önce bilinçli ve son derece dikkatli yazdırdığı vasiyetnamesinde de kendini göstermektedir. Vasiyetinin ilgi çekici yönlerinden birisi banka gelirlerinin bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarına bırakmasıdır. Ayrıca, vasiyete göre İsmet İnönü’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır. Böylece son görevini de yapmıştır (Sayfa: 109).

Ölüm döşeğinde yatarken Celal Bayar hükümetin projelerini arz etmektedir. A. İnan odaya girerek Atatürk’ün yorulduğunu söyler. Ancak, Atatürk, “Gel sen de dinle. Çok mühim ve güzel şeyler anlatılıyor. Bunlar insanı yormaz, insana can verir… Rica ederim, devam.. ” demiştir. Kendisini son nefesine kadar ulusuna adayan Atatürk’ün teşhisleri de son derece önemli ve tutarlıdır:” Bizim bu işleri başarmamız için önümüzde en çok üç yıl mühletimiz vardır. Demem ki ondan evvel fırtına kopmaz” (Sayfa:120). Henüz hükümette böyle bir görüş olmadığı belirtilmiştir. Harp tam da onun öngördüğü gibi bir yıl sonra patlamış, ama, artık o hayatta değildir.

Yatağının baş ucunda bir tablo asılıdır. Tabloda kır çiçekleri ile bezeli yemyeşil bir yamaç alabildiğine uzanmaktadır; bu yamacı çiçek açmış meyve ağaçları süslüyor, arka alanda ise nefis bir göl ve heybetli, karlı dağlar manzarayı tamamlamaktadır. Tablonun adı “4 mevsim” dir. Atatürk bu tabloya baktığında memleketin dört köşesini gördüğünü belirtmiştir (Sayfa:127).

29 Ekim kutlamaları oldukça dramatik ve etkileyici olaylara sahne olmuştur: “29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur Dolmabahçe önünden geçiyordu. Öğrenciler vapurdan “Atamızı görmek istiyoruz” diye bağırdılar. Ardından da İstiklal Marşı’nı ve 10. Yıl Marşını söylemeye başladılar. “Çıktık açık alınla/ 10 yılda her savaştan” dizeleri Dolmabahçe’nin hüzünlü duvarlarında çınladı.” Can Dündar son sahneyi şu yorumla aktarıyor: “Yanındakiler, son düşmanı olan ölümle savaşan bu kudretli adamın ilk kez o gün ağladığını gördüler” (Sayfa:141).

Kitabın son paragrafı da Atatürk’ün ölümünün ardından ona olan sevginin derecesini ifade etmek açısından önemlidir: Atatürk’ün yaveri bu acıya katlanamamış ve tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla hayatına son vermiştir (Sayfa:155).

 

Bilim ve teknoloji  
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
 
 

sitene ekle

Lütfen buraya tıkla (süpriz var)!







http://www.site

>


More Cool Stuff At POQbum.com

Fare ilecini takip eden gözler
sablon ProfileWizard.net - Free Myspace Stuff
Myspace Layouts
 
iletişim  
 


htmlkodlar.net

 
 
 

>
 
 
 

Google


Yukarı çık
 

Myspace Layouts

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol