Create Your Custom Message


www.alnumel.com

 
akanselim bilgi dolu seyahat
Katogoriler  
  Ana Sayfa
  Giriş
  FORUM
  babam Naim Akan
  yılbası
  bilgi siteleri
  matematik ve haberler
  atatürk
  savaşlar
  arabalar vb.
  bilgiler
  Ziyaretşi defteri
  MAKİNELER
  bletchley park
  MATEMATİK VE SAYI BİLGİLERİ
  osmanlı padişahları
  sözler
  bilmeceler
  belirli gün ve haftalar
  BURÇ ÖZELLİKLERİ
  DELİLLER
  DEYİMLER
  FIKRALAR
  FUTBOL
  Anketler
  UYDU HARİTASI
  İletişim
  HABERLER
  sayaç
  katılmak isteyenler
  ifadeler
  siteler
  ŞARKILAR
  TEKERLEMELER
  UZAY
  29 ekim çağlayan mitingi
  Afyonkarahisar milletvekilleri
  oyunlar
  blowish
  BÜYÜK İSKENDER
  cumhuriyetin yılları
  çocuk hakları
  ÇOCUK MASALLARI
  çocuk oyunları
  İZMİRİN TARİHİ
  kongreler vb:
  MALTA SÜRGÜNLERİ
  NİNNİLER
  ORATORYO
  ÖNEMLİ BULUŞLAR
  savaşlar işgaller vb.
  türkiyedeki müzikoloji
  yeni istanbul
  100 temel eser listesi
  camiler
  çanakkale
  din ve allah
  FEN
  kronoloji ve tarihçe konuları:
  uzgazete kapsamı
  LİNKLER(sadece üyeler girebilir!)
  bedri selim hocaoğlu
  program yükle
  teknoloji resimlerim
  bilgisayar
  windows orijinal yapma ve search (googleda)
  mıcrosoft
  radyo
  MP3
  rüya tabirleri
  hava durumu
  şehirler arası km ölçer
  canlı maç sonuçları
  istanbuldaki kütüphaneler
  MEB'dan Onaylı 100 Temel Eser
  satranç pulları
  istanbuldaki sinemalar
  istanbul tiyatro
  istanbuldaki okullar
  hedef bilgi toplumu
  yıldız resimleri
  flash saatler
  hoşgeldiniz vb. sismli yazılar
  simli şiirlerler
  diğer..
  googlehostedservice
  saat kaç?
  miniaturk
  kavimler göçü
  dünyanın 7 harikası
  sanatçılar
  yeni barlarve kodları
  en büyük bina
  GÜNEŞ PANELLERİ
Copyright 2009
FEN

epiglottis:Boğazda,trakea (soluk borusu) girişini koruyan kıkırdak.

Akciğer zarı
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Akciğer zarı, (pleurae ya da plevra) akciğeri çevreleyen zarımsı iki dokudan oluşur. Dış zar göğüs duvarına bağlıdır (pariteal pleura) içteki ise akciğere ve diğer iç dokulara bağlıdır (visceral pleura). Bu iki zar arasında "zar boşluğu" adı verilen ince bir boşluk bulunur. Bu boşluk akciğer tarafından üretilen bir sıvı ile doludur.

Alveol

 

Alveol

Alveol

Alveol

 

1-Akciğerlerde torba biçiminde küçük boşluk ya da genişlemiş oval keseciklerdir..
2- Akciğerlerde genişlemiş küremsi küçük kesecik.

 Asbest
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
 
Asbest lifleri. Tarayıcı elektron mikroskobunda (SEM) elde edilmiş görüntü.

Asbest ya da amyant, ısıya, aşınmaya, kimyasal maddelere çok dayanıklı lifsel yapıda kanserojen bir mineral. Halk arasında ak toprak, çorak toprak, gök toprak, çelpek, höllük veya ceren toprağı gibi isimlerle bilinir.

Konu başlıkları [gizle]
1 Tarihçe
2 Kullanım alanları
3 Asbest türleri
3.1 Beyaz asbest
3.2 Kahverengi asbest
3.3 Mavi asbest
4 Asbestin insan sağlığına zararları
4.1 Asbeste bağlı oluşan hastalıklar
5 Asbestin çevreye verdiği zararlar
6 Türkiye'de asbest kullanımı
7 Asbeste Karşı Alınması Gereken Önlemler
8 Kaynakça
8.1 Dipnotlar 
 


 Tarihçe  [değiştir]Bir doğal silikat minerali olan asbest maddesinin, ısıyı iletmemesi yani iyi bir izolasyon maddesi olması nedeniyle kullanımı çok eski çağlarda başlamıştır. Arkeolojik çalışmalardan elde edilen bilgiler doğrultusunda asbest kullanımının 2500 yıl öncesine dayandığı bilinmektedir.

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra ısıyı ve elektriği yalıtması, sürtünmeye ve asit gibi maddelere dayanıklı olması nedeniyle sihirli mineral olarak tanınmaya başlanmıştır. Fakat yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra insan sağlığına önemli zararlar veren ve kanser hastalığına sebep olan bir madde olduğunun tespit edilmesi ile asbest maddesi için öldürücü toz tanımlaması yapılmıştır.


 Kullanım alanları  [değiştir]3.000' den fazla kullanım alanı olan asbestten, özellikle gemi, uçak, otomobil sanayiinde, makine konstrüksiyonlarında yağlayıcı madde ve sızdırmazlık elemanı olarak, inşaat sektöründe, ısı ve ses izolasyonunda yaygın olarak yararlanılmıştır.


 Asbest türleri  [değiştir]
Doğada rastlanılan haliyle bir asbest bloğu
Doğada rastlanılan haliyle bir asbest bloğu
 Beyaz asbest  [değiştir]Beyaz asbest olarak bilinen krisotil, yılantaşından elde edilir. Birçok ülkede kullanımı tamamen yasaklanmıştır. ABD'de ve bazı Avrupa ülkelerinde çok kısıtlı kullanımına izin verilir. Oldukça esnek olduğu için kumaş yapımında da kullanılabilir. CAS no'su 12001-29-5'tir.


 Kahverengi asbest  [değiştir]Kahverengi asbest olarak bilinen amosit daha çok Afrika'da çıkarılır. Kimyasal formülü Fe7Si8O22(OH)2 olan amosit de diğer asbest türleri gibi çok tehlikelidir. CAS no'su 12172-73-5'tir.


 Mavi asbest  [değiştir]CAS no'su 12001-28-4 olan krosidolit başlıca Afrika ve Avustralya'da çıkarılır. Kimyasal formüllerinden biri Na2Fe2+3Fe3+2Si8O22(OH)2 olan krosidolit en tehlikeli asbest türü olarak bilinir.

Beyaz, kahverengi ve mavi asbest dışında bir çok asbest türü de doğada bol miktarda bulunmaktadır. Bu asbest türlerinin kayıt edilmesi ve sınıflandırılması çalışmaları halen devam etmektedir.


 Asbestin insan sağlığına zararları  [değiştir]
Akciğerlere yerleşmiş asbest parçacıkları.Asbest son derece kanserojen bir maddedir. Asbest, solunum ya da içme suyu yoluyla vücuda girdiğinde başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yol açar. Uzmanlar cilde nüfuz etmesinin de mümkün olduğunu düşünmektedirler. Asbestin neden olduğu hastalıkların bazıları, akciğer zarları arasında sıvı toplanması, kireçlenme, akciğer zarı kalınlaşması ve akciğer dokusunda bağ dokusu oluşumu gibi selim hastalıklardır. Ayrıca ciltte yaralara neden olabilir.

Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), her yıl dünyada kanser yapıcı maddeleri düzenli olarak özelliklerine göre gruplara ayırmaktadır. Ajansın kanserojen maddeler listesinde asbest maddesi, "kesin kanserojen" tanımlanması ile 1. grupta sınıflandırılmıştır.

Fransa'da asbeste bağlı hastalıklardan her yıl 4000 kişi ölmektedir ve sayı giderek artmaktadır. Uzmanlar Birleşik Krallık'ta 1960 ve 70'lerde asbeste maruz kalmış kişilerden 120.000'den fazlasının akciğer kanseri nedeniyle yakın gelecekte öleceğini öngörmektedirler [1]. Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde 90'lı yılların başında asbest üretim ve kullanımı tamamen yasaklanmıştır. Avrupa Birliği'de 2005 yılından itibaren AB'ye üye ülkelerde asbest üretimi ve kullanımını yasaklamıştır.

Geçmişte tersane işçisi olan babasının iş elbiselerinden bulaşan asbest nedeniyle kansere yakalanan genç bir bayan, 2007 yılında İngiliz Savunma Bakanlığı'ndan tazminat almaya hak kazandı [1].


 Asbeste bağlı oluşan hastalıklar  [değiştir]Asbestoz – İlk olarak tersane işlerinde çalışanlarda tespit edilen asbestoz, asbest liflerini çözmeye çalışan vücut tarafından üretılen asidin akciğer zarında olusturduğu yaralardır. Bu hastalığın kendinı göstermesi 10-20 yılı bulmaktadır.
Mezotelyoma – Asbestin yol açtığı en önemli hastalık akciğer zarı ve karın zarı kanseri, yani mezotelyomadır. Batı ülkelerinde yılda her bir milyon kişinin 1-2'sinde saptanan mezotelyoma, ülkemizde yılda en az 500 kişide görülmektedir. Mezotelyomaya ait en sık rastlanan yakınmalar, ağrı ve ilerleyici nefes darlığıdır. Akciğer röntgeni ve tomografide tipik bulgular saptanabilirse de, kesin tanı için başvurulan standart yöntem akciğer zarı biyopsisidir. Mezotelyoma, erken dönemde tanınıp uygun cerrahi girişim uygulanamadığında, ilaç ya da ışın tedavisine iyi cevap vermeyen ve hastayı kısa zamanda ölüme götüren bir hastalıktır.
Kanser – Asbest, akciğer, gırtlak ve sindirim sistemi kanserlerine yol açmaktadır.
Akciğer zarı (pleura) kalınlaşması

 Asbestin çevreye verdiği zararlar  [değiştir]Düşük oranlarda asbest soluduğumuz havada ve doğal kaynaklar da dahil olmak üzere içme suyunda bulunmaktadır. [1] Araştırmalara göre genel olarak asbeste maruz kalanlarda (meslek dışında) akciğer zarında gram başına on bin ila yüz bin asbest parçacığı bulunmaktadır ki bu da her insanın akciğerlerinde milyonlarca parçacık bulunması demektir. [2]

EPA, içme suyunda yoğunluk sınırı olarak uzun lifler için (uzunlugu 5 µm'yi geçen lifler) litre başına 7 milyon lif olarak alınmasını önermiştir.

Solunan havadaki asbest liflerinin boyu 3.0-20.0 µm ve kalınlığı 0.01 µm olduğu için çıplak gözle görülememektedir.


 Türkiye'de asbest kullanımı  [değiştir]Asbest Anadolu'nun birçok yöresinde bulunmakta ve halkımız tarafından bilinçsizce kullanılmaktadır. Köylüler, asbesti evlerinin damlarına sermek, evlerini badana yapmak için ve küçük çocuklarda pudra yerine kullanırlar. Amasya bölgesinde ve Kayılar yörüklerinde ise bebekler, höllük toprağı olarak bilinen ısıtılmış asbestle sarılmaktadır. [kaynak belirtilmeli] Bu uygulamalar sırasında havaya karışan asbest lifleri yoğun şekilde solunur. Asbest, onu topraktan çıkaran ve kullanan köylülerden başka, asbestin kullanıldığı endüstri alanlarında çalışan işçiler için de çok zararlıdır.

Diyarbakır'ın Çermik ve Çüngüş, Eskişehir'in Mihalıççık, Kaymaz ve Çifteler, Denizli'nin Tavas, Kütahya'nın Aslanapa ve Gediz, Konya'nın Ereğli, Ayrancı ve Halkapınar, Sivas'ın Yıldızeli ve Şarkışla, Şanlıurfa'nın Siverek Elazığ'ın Maden ve Polu köyleri ülkemizde asbeste bağlı hastalıkların sık görüldüğü yerlerdir.

 


 Asbeste Karşı Alınması Gereken Önlemler  [değiştir]Asbest içeren toprağın köylüler tarafından kullanılması engellenmeli ve bu yerleşim birimlerinin yerleri değiştirilmelidir.
Halk, asbestin neden olduğu hastalıklar hakkında eğitilmelidir.
Asbestle badana yapılmış evlerin duvarları plastik boya ile yeniden boyanmalıdır.
Asbest bulunan yerleşim yerleri saptanmalıdır.
Mezotelyoma riski taşıyanlar belirlenmeli ve bunlar yakından izlenmelidir.
Doktorlar asbestin neden olduğu hastalıklar konusunda özel olarak eğitilmelidir.

 Kaynakça  [değiştir]Asbestos in the World
Asbestos & Cancer problems
Asbestos Diseases
Diyarbekir.net
Kentli.org, asbest
Asbest araştırması
İngilizce Vikipedi, Asbestos maddesi (31.07.07)

 Dipnotlar  [değiştir]^ a b Jenny Hope, (London) Daily Mail, February 20, 2007
"
bimanual
Açıklama:
İki elle yapılan muayene

BİYOLOJİNİN UYGULAMA ALANLARI



Biyomekanik:



Biyoloji fizyoloji ve tıp sorunlarına ve tıp sorunlarına mekanik yasalarının uygulanmasıdır. Uygulamalı bilim dalı olan biyomekanik ,madde ile yaşam arasındaki ilişkileri yöneten fizik yasaları ile ilgilenir. Özellikle hareket sisteminin çalışma biçimlerini, bozukluklarını ve kusurlarını belirler. Çözüm önerebilmek için mühendislikle ilgili bazı bilim dallarına başvurur.. Biyomekaniğin başlıca uygulama alanları,ameliyat sonrası yeniden eğitim, eklem patolojisi ve spor hekimliğidir.



Biyoteknoloji :



Canlı varlıklarına biyokimyasal özelliklerinden yararlanan tekniklerin tümü.Biyoteknoloji tarımsal üretimin yetkinleştirilmesinde yada çeşitli kimyasal bileşiklerin sanayisel üretiminde kullanılır.





Diş Hekimliği:



Dişleri, dişetlerini, dişetlerini tutan kemik yapısının sağlığının korunmasını amaçlayan tıp dalı. Diş cerrahisi tıpla birlikte gelişmiş, konusunun genişliği onu başlı başına bir dal durumuna getirmiştir. Günümüzde oldukça ileri olan diş hekimliği estetik açıdanda gelişmiştir. Diş dolgusu,diş çekimi protez (takma diş) gibi olgular tamamlamış görünmekte, diş çakmak, çivilemek gibi yöntemler geliştirilmektedir.



Eczacılık:



İlaçların hazırlanması, yapımı, ve dağıtımıyla uğraşan uygulamalı bilim. Eczacılığın tarihi ilaçla başlar. İnsanlığın ilk dönemlerinde insanlar kendilerinin hekimi ve ilaçların hazırlayıcısı idiler. Uygarlığın gelişmesine paralel olarak ilaçta da gelişmeler meydana geldi. Bu süreç içinde, eczacılık tıp biliminin uygulama alanı içinde kaldı. Bu devirde hekimler hastalığı teşhis edip gerekli ilaçları verirlerdi. Daha sonraları, tedavide kullanılan ilaç sayısının artması sonucu hekimler ve eczacılık birbirinden ayrıldı.



Ekoloji:



Canlılarla çevreleri arasındaki karşılıklı etki ve ilişkileri inceleyen bilim dalı. Ekoloji bir doğa bilimi olup, biyoloji ,botanik, zooloji, mikrobiyoloji, fizyoloji,, toprak, jeoloji ve jeomorfoloji, fizik kimya,, meteoroloji ve klimatoloji bilim dallarıyla ilişkilidir. Onu ilgili olduğu bilim dallarından ayıran en önemli özelliği araştırma konusu, yöntem ve amaçlarındaki ayrılıktır. Canlı yada onun herhangi bir organını değil, canlıların içinde bulunduğu ortamı ve bu ortamı oluşturan öğelerle ilişkilerini inceler.



Fizyoloji:



Canlıların hücre, doku ve organlarının işlevlerini ve bu işlevlerin nasıl yerine getirildiğini inceleyen bilim dalı. Fizyoloji her ne kadar özerk bir bilim dalıysa da matematik, fizik,, kimya gibi bilim dallarından yararlanır. Fizyoloji, solunum dolaşım,sindirim, boşaltım, besin gruplarının etkisini, şu metabolizmasını, ısı düzeneğini, kasları ve cinsel işlevleri inceler.



Mikrobiyoloji:



Ancak mikroskobik canlılardan bakteriler, bir bölüm biyolojinin bir dalı. Mikroskobik canlılardan bakteriler, bir bölüm mantarlar ve suyosunları, bir hücreli hayvanlar ve virüsler bu bilimin alanı içine girer.



Tarım:



Gerekli ve yararlı bitkileri yetiştirmek amacıyla toprak üzerinde yapılan çalışmaların tümü. Tarım için yararlı hayvanların beslenmeleri de tarımla yakından ilişkilidir. Buna karşın uygulamada hayvansal ürünlerin elde edilmesi arasında ayrım yapılır. Bitkisel büyümenin ve bununla birlikte tarımın her türünün temelini tarım oluşturur. Bitkiler, otçul hayvanlar ve insan için temel besinlerden biri durumundadır.







Tıp:



İnsan sağılığı ve hastalıkları üzerinde çalışmalar yapan, hastalıkların nedenlerini, korunma ve hastalıklarını önleme yollarını inceleyen bilim. Doğadaki tüm canlıların ortak güdüsü türünün sürekliliği korumadır. İnsandada bu güdü bulunmakla birlikte öteki canlılarla kıyaslandığında insan organizmasın dış etkenlere karşı daha güçsüzdür. Ancak insanın sahip olduğu beyin gücü ona doğayla kendisi arasındaki dengeyi sağlama hatta daha da öteye giderek bu dengeyi kendi yararına değiştirme olanağı verir.

böğür
Vücudun yan tarafında,en alt kaburga kemiğine kadar uzanan bölge

Bronş
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Bronş, soluk borusunun (trachea) ikiye ayrılması ile başlayıp akciğerlere kadar giden kısımlarından birine verilen ad. Sağ ve sol akciğere gitmesine göre sağ bronş, sol bronş adını alır. Sağ bronş, sola göre daha kısadır (sağ bronş 3 cm. sol bronş 4.5 cm.)

Akciğerin yarı içinde yarı dışında bulunan bölümleri, akciğer içerisinde ilerledikçe ince bronşçuklara (bronchulus) ayrılır. En son kısmı 1 mm. çapında olan bronşçukların her biri bir akciğer lobcuğu ile sona erer. Bronşların yapısı, soluk borusundaki gibidir. Kıkırdak iskeletle, elâstik bağ dokusundan ve düz kaslardan meydana gelmiştir. İçleri epitel hücreleri ile örtülmüştür. Mukoza içerisinde salgı veren bezler vardır.

Bronş hastalıkları, genel olarak “bronşit”adı ile bilinir.

Bronşlar akciğerde binlerce boruya ayrılır. Bu borulara bronşçuk denir. Bronşcuklar çok ince borucuklarla akciğeri oluşturan hava keselerine açılır

Nefes alıp vermede mükemmeliği yakalama

 

 

insan.jpg (45006 bytes)

İYİ NEFES ALMA
İnsanda Solunum Sistemi:

Solunum elemanları sırası ile; ağız ve burun-gırtlak-soluk borusu-bronş-bronşcuk-alveol kesesi şeklindedir.
Burun boşluğunu döşeyen zar nemli ve kıllıdır. Hava burada temizlenir ve ısınır.
O2 alveollerden akciğer kılcallarına geçer.
Soluk borusu, yemek borusunun önünde yer alır. Besinler yutulurken epiglottis (gırtlak kapağı) otomatik olarak soluk borusunu kapatır.
Solunum merkezi omurilik soğanındadır.

Diyafram:
Göğüs boşluğunu karın boşluğundan ayıran kas tabakasıdır. Memelilerin karakteristik özelliğidir, kuşlarda bulunmaz.
Pleura Zarı:

Akciğerleri saran ince zardır.

Solunum Hızını Etkileyen Faktörler
1.Sinir impusları
2.Kaburga kaslarının kasılıp gevşemesi
3.Diyaframın Kasılıp gevşemesi
4.Akciğerde ki basınç azlığı ve fazlalığı
5.Kanda ki CO2 konsantrasyonu (CO2 artarsa asitlik artar ve solunum hızlanır)

Soluk Alıp Verme Mekanizması
Nefes alma sırasında; diyafram kasılarak düzleşir, kaburga kasları kasılır, göğüs boşluğu genişler ve akciğerde ki hava basıncı düşer.
Nefes verme sırasında; diyafram gevşeyerek kubbeleşir, kaburga kasları gevşer. Göğüs boşluğu daralır ve akciğerde ki hava basıncı artar.
Canlılarda çeşitli O2 taşıyıcı pigmentler (hemoglobin, hemosiyanin) bulunur.

Taekwondoda;
        Akıl ve vücudun birbiriyle ilişkili olarak çalıştığını rahatlıkla anlayabiliriz.Akıl vücüdu hareket ettirip yönlendirirken,aynı zamanda vücüd da akılı yönlendirir ve iyi çalışmasını sağlar.Yani aklın ve vücüdun yüksek randımanlı çalışmaları birirbirlerine bağlıdır.
Aklın fizyolojik kontrolunun yolu ,nefes kontrolunden geçer. Nefes alma gerçekten Ruhi-fiziksel dengeyi sağlayan en önemli etkendir.
Çoğu insanların yüz ifadelerindeki değişimler duyuları ve düşünceleri ile ilgili ipuçları verir.Özellikle nefes alış şablonları o sporcunun akli-ruhi yapısını tüm açıklığıyla ortaya kor.
Öfke ve hiddet hızlı nefes alıp verme ve çok  kuvvetli nefes verme  ile karakterizedir.
Endişe ve kaygı kısa aralıklarla bölünen ve dengesiz nefes almakla ve göğsün üst kısmından nefes almakla kendini belli eder.
Kısacası nefes alıp verme sizin duygusal ve fizyolojik durumunuzu ortaya kor ve saniyeler içinde değişimlerinizi karşı tarafa yansıtır.
Batı dünyasında  göğsün üst kısmından derin nefes alıp verilmesi öğretiliyordu.Bu göğsün şişirilip nefes alımasıyla nefesin midenin üzerinde saklanmasını hedef alır.Bunu bir dakikanınızı ayırarak deneyin ve nefesi saklayıp düzenli kullanabilmeyi deneyin.Bu durum enerjinizi nekadar çok kullanabileceğinizi ortaya çıkarır.Bu durumu bir süre muhafaza ederek karın gerginliğini ne kadar muhafaza edebileceğinizi sınayın.Bu tür nefes alıp konrol ederek salmayı 15-20 dakika deneyin ve yorgunluğun ne zaman başladığını anlayın.Bu tür karın bölgesinden nefes kontrolü sizin sıkıntı,yorgunluk ve huzursuzluğunuzu saklar.Göğüs üzerinden sık nefes alıp verme ise duygularınızı ve sıkıntınızızın açığa çıktığı andır.
Diyafram (göğüs ve karın bölgesini ayıran kas) nefes alıp vermede en önemli kastır.Bu düz yassı geniş bir kastır .Göğüs ve karın boşluğunu birbirinden ayırır.
Diyafram kası kasıldığında göğüs genişler göğüş boşluğu bir vakum gibi işlev görerek akciğerlere hava dolmasını sağlar.İkinci derecedeki yardımcı kaslar olan omurgalar arasındaki kaslarda genişleyerek ve kasılarak bu nefes alıp verişe yardımcı olurlar.Ayrıca boyun kaslarınında bu fonksiyonda az derece payları vardır.Bir sporcu için esas olan bu organların tam fonksiyon göstererek nefes alıp vermenin sağlanmasıdır.Sadece göğsün üst kısmından akciğerleri çok zorlıyarak nefes alıp verme zor ve enrjiyi verimli kullanmada çok sıkıntılı durumlar yaratır.Akciğerlerin kapasitesi tam olarak kullanılamaz.Bu şekilde bir nefes almada 500 -700 cc hava akciğerlere dolar.Bu miktardaki bir havada sporcu için tam fiziksek fonksiyon açısından sakıncalıdır.Performansı etkiler verim düşer.Diyafram kası,omurga kasları ve boyun kasları tam fonksiyonel kullanıldığında akciğerlere 2500cc - 3000cc hava doldurulur.Bu akciğerlerin alabildiği en yüksek hava miktarıdır.

Bu açıklamalar ışığında iyi nefes alıp vermenin nasıl yapılabileceğini daha rahat izah edebiliriz.Hareketsizken nefes alıp vermede  sadece diyafram kası fonksiyon gösterir.Göğüs hareketsizdir.Göğüs kasları tam olarak fonksiyon görmez.Normal nefes alma aslında budur.Bu nefes almadaki oksijen miktarı sıradan bir insanın oksijen ihtiyacını karşıladığından göğüste bir zorlanma istemez.Diyafram kası kasılarak aşağı çekilerek ciğerlere hava dolar.Gögüs kafesi az yükselir.
Bir sporcu için esas olan nefes alma ile  havayı karın bölgesi bir balon gibi şişecek şekilde Akciğerlerin alt bölgelerine indirmeyi başarabilmelidir.Yani her nefes alışta normal bir insanın dururken aldığı havanın 2-3 katını ciğerlere doldurabilmektir.Havayı hızlı ve çok alıp karın bölgesine kadar indirmek ,salarkende yavaş salarak,maksimum istifadeyi sağlamaktır.
Tüm nefes alma işleminin burundan olmasının önemi çok büyüktür.Havayı ısıtarak ve nemli bir şekilde ciğerlere yollamak bronşların genişlemesi ve daha fazla oksijen toplaması açısından önemlidir.Taekwondoda sadece Kiap da yani bağırırken ağızdan nefes var gücüyle verilir.Onun dışında ağız solunumu kullanılmamalıdır.oksijenin verimli kullanılması,havanın nemlendirilmesi ve dağıtılması açısından burundan soluk alıp verme şarttır.
Taekwondoda mükemmel nefes alıp vermenin Faydaları şunlardır.
1-)Aklı ve vucudu çok sakin tutmak.Vucudun asla kasılmaması ve çok rahat hareketini sağlamak.Aklın hiç bir şeyle meşkul olmaması.Korku, heyecan.tereddüt vs gibi olumsuzlukların nötralize edilmesini sağlar.Derin, yavaş, aşağı seviye solunum yapılması kişinin sinir sistemini yatıştıran ve kişiyi sakinleştiren önemli bir etkenddir.Bu durum müsabakada veya tehlikeli anlarda adrenalin salgılanmasını en aza indirmenin bir metodudur.Adrenalin salgısı heyecan sıkıntı korku anlarında vucudun refleksi   olarak ortaya çıkar ve enerjinin verimli ve etkin kullanımını önler.
2-) Yüksek oksijen değişimi yapabilmek.Karın seviyesinden nefes alınması,akciğerlere fazla havanın dolmasını ve havanın daha fazla tutulmasını sağlar.Oksijen ve karbondioksit değişimi saha verimli olur.
3-)Yüksek denge için ağırlık merkezini aşağı seviyelerde tutmak
4-)Odaklanma ve konsantrasyonu arttırmak

 

Arılar neden kayboluyor?
Perşembe, 19 Nisan, 2007

 

Dünya son bir haftadır ortadan kaybolan arıları konuşuyor. Başta ABD olmak üzere 13 ülkede milyonlarca arı bir anda yok oldu.
Milyonlarca arının gizemli bir şekilde ortadan kaybolması tüm dünyada bir arı paniği yaşanmasına sebep oldu. İlk ‘acil durum’ çağrısı geçtiğimiz hafta Amerika’dan geldi. Özellikle ülkenin doğu kesimindeki arıcılar, bazı eyaletlerde arı nüfuslarının yüzde 70’inin ortadan kaybolduğunu […]

Güneş’in Değişkenliği Dünyanın İklimini Etkileyebilir mi?
Pazar, 11 Mart, 2007

Bilimciler güneşin değişkenliğiyle iklim arasındaki ilişkiyi uzun zamandır araştırıyor. Meteoroloji uzmanlarına göre; Yerküre uzayda dış ortamdan tamamen izole bir gökcismi olamaz. Hem uzun sureli iklim değişimi hem de günlük hava değişimleri güneş etkinliği (aktivitesi) ile ilişkili olmalıdır. Bundan dolayı, bu etkileşimin doğası üzerine araştırmalar yoğunlaşmıştır. Avrupa Uzay Ajansı (ESA)’nın uzay araçları SOHO(Solar and Heliospheric […]

Yılın ilk ay tutulması 3 Mart’ta
Cuma, 02 Mart, 2007

Bu yılın ilk ay tutulması 3 Mart gecesi gerçekleşecek.
Türkiye’nin her yerinden izlenebilecek tutulma içinAnkara Üniversitesi Rasathanesi bir dizi etkinlik düzenleyecek.
3 Mart Cumartesi gecesi saat 23:30’da başlayacak tutulma 03:12’de son bulacak. Bu süre içinde bir saat boyunca dünyanın gölgesi ay yüzeyine düşecek. Ankara Üniversitesi Rasathanesi’nde Cumartesi günü saat 19:00-03:15 saatleri arasında gerçekleştirilecek etkinlikler halka açık olacak. […]

 
elektroşok terapisi
Açıklama:
Elektrik şoku kullanılarak, konvülsiyon (ihtilaç) yaratmak; bazı psikiatrik durumların tedavisinde yararlıdır.


fagosit
Açıklama:
Yabancı maddeleri yahut bakterileri öldürebilen bir hücre.

filariasisAçıklama:
Bacaklarda şişkinlik gösteren bir parazit enfestasyonu.


Kaburga
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
 
KaburgaKaburga, göğüs kemiği ve omurlarla birleşerek göğüs kafesini yapan, sağ ve solda 12 tane olmak üzere toplam 24 tane olan yassı kemiklerin her biri. Göğsü çevreleyerek göğüs kafesinin paralel kemiklerini yaparlar.

Konu başlıkları [gizle]
1 Özet
2 Kaburganın görevleri
3 Hastalıkları
4 Kaynak
 


 Özet  [değiştir]Kaburgaların başları omurga sistemi ile eklem yapar. Kaburgalar birbirinin altında arada mesafe bırakacak şekilde sıralanırlar. Gövdeleri ise öne doğru kıvrılıp, aşağı eğim yaparlar. Kaburgaların yönleri değişiktir, üsttekiler alttakilerden daha az eğimlidir. Dokuzuncu kaburgada eğim en fazladır, daha sonra azalır. Birden yedinciye kadar uzunlukları artar. On ikiye kadar azalır. Genişlikleri yukarıdan aşağıya gittikçe azalır. İlk iki ve son üç kaburganın yapıları özeldir. Diğerleri tipik kaburgalar olarak adlandırılır. Üstteki 7 çift, göğsün önünde kıkırdakla eklem yaparak göğüs kemiğine bağlanır (gerçek kaburgalar). 8, 9 ve 10. çiftler yalancı kaburgalar diye adlandırılır, 7. kaburganın kıkırdağı ile birleşirler. 11 ve 12. çiftler (yüzen kaburgalar) serbest olarak sallanırlar, göğüs kemiği ile bağlantı yapmazlar. Birinci çiftin haricinde cilt altından kaburgaların dış yüzleri hissedilebilir. Birinci çifti köprücük kemiği örter. Alt iç yüzlerindeki olukta bir sinir bulunur. Temiz kan damarı ve kirli kan damarı taşınır.


 Kaburganın görevleri  [değiştir]Akciğerleri, kalbi ve karaciğeri mekanik olarak korumak ve destek sağlamak, soluk alıp vermede diaframa yardımcı olmaktır. Ayrıca kaburgalar, omuz ve karın kasları için geniş bir taban meydana getirirler.

Soluk alırken kaburgalar yukarı kalkar. Bu hareket diaframın hareketi ile birlikte göğüs boşluğunun genişlemesine ve böylece akciğerlerin içine burundan hava dolmasına sebep olur. Göğsün genişlemesi; beyin sapındaki soluk alma merkezinin sinir yolları vasıtasıyla kaburga kaslarına sinyal yollaması sonucu gerçekleşir. Bu kasların kasılması ile kaburgalar arasındaki mesafe artar. Soluk almadan sonra diğer kaburga kasları kaburgaları tekrar bir araya çeker ve göğüs kafesini daraltıp soluk vermeyi sağlar.

Kaburga kemiklerinin ilikleri, vücudun kan yapma sisteminin önemli bir kısmını meydana getirir. Bu yüzden kaburga iliği, uzun kemik iliklerinin aksine kırmızıdır, sarı yağ dokusu azdır.


 Hastalıkları  [değiştir]Kemiğin raşitizm, osteoporoz gibi sistemik hastalıkları, kaburgaları etkileyebilir. Göğüs kafesinin esnekliği yaşlılarda görülen müzmin bir akciğer hastalığı olan amfizem'de azalır. Bu hastalıkta kaburgalar öne doğru ilerler ve yuvarlak, sabit bir fıçı göğsü meydana gelir. Göğüs ve karın cerrahisinde iç organlara daha rahat müdahale sağlamak için birkaç kaburganın bazı parçaları çıkarılabilir.

Kaburgalar kırılmaya nisbeten dayanıklıdır. Çünkü eğitimi sayesinde darbelere karşı koyabilir. Kırıklarının tedavisinde, yatak istirahati ve kaburgayı tesbit edici bandajlar kullanılır. Nadiren boyun veya karın bölgesinde fazla kaburga bulunabilir. Boyundaki bir fazla kaburga, kolun kan dolaşımını, sinir iletimini bozabilir.

Memelilerde kaburga sayısı genellikle karını da koruyacak şekilde 12'den fazladır. Yılanlar kaburgalarını sürünmek için kullanırlar
Kantar
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
 Bu bir anlam ayrımı sayfasıdır; benzer başlıklı maddeleri listeler.
Eğer bir Vikipedi bağlantısından bu sayfaya eriştiyseniz, lütfen kullandığınız bağlantıyı ilgili başlığa yönlendirin.

Kantar (birim), 56,452 kg ağırlığında veya kırk dört okkalık bir ağırlık birimi
Kantar (eşya), büyük ölçekteki ağırlıkları tartmaya yarayan araç 

Kutup Yıldızı

Vikipedi, özgür ansiklopedi

(Polaris sayfasından yönlendirildi)

Git ve: kullan, ara

Başlığın diğer anlamları için Kutup Yıldızı (anlam ayrım) sayfasına bakınız.

 

Kutup Yıldızı

Polaris
büyütmek için tıklayınız

Yıldızın adı

Kutup Yıldızı (Demirkazık, Şimal Yıldızı, Çulpan, Alpha Ursae Minoris)

Takımyıldızı

Küçükayı (Lat.: Ursa Minor)

Yükselimi

+89° 15′ 51″

Görünür kadiri

1,97

Mutlak kadiri

-3,64

Tayf örneği

F7

Uzaklığı

431 ışık yılı

Kutup Yıldızı (Demirkazık, Çulpan, Kutupyıldızı, Şimal Yıldızı, Kuzey Yıldızı, Lat. Alpha Ursae Minoris), Küçükayı takımyıldızının en parlak yıldızı.

Kutup Yıldızı, dünyanın ekseni ile hemen hemen aynı doğrultuda olduğundan, diğer gökcisimlerinin aksine gün boyunca yer değiştirmez ve hep kuzeyi gösterir. Bu özelliği nedeniyle tarih boyunca yön bulma ve seyir amacıyla kullanılmıştır. Aynı nedenle, Demirkazık, Kuzey Yıldızı gibi isimler alır.

Kutup Yıldızı tam olarak dünyanın ekseni ile aynı doğrultuda olmamakla birlikte, aradaki fark sadece bir derecenin dörtte üçü yani 44 dakika kadardır. Dünyanın ekseni zamanla doğrultu değiştirdiğinden bu fark önümüzdeki iki yüzyıl boyunca daha da azalacak ve 25 dakikaya kadar düşecektir. Daha sonra Kutup Yıldızı dünyanın ekseninden giderek uzaklaşacak ve ancak 25.000 yıl sonra aynı yere dönecektir.

Kutup Yıldızı, aslında üç yıldızdan oluşan bir sistemdir. Sistemin en parlak yıldızı olan A; büyük sarı, parlaklığı değişken bir sefeit türevidir. Bunun çevresinde dönen ve bir sarı cüce olan B yıldızı, 1780'de William Herschel tarafından keşfedilmiştir. Üçüncü cüce yıldızın varlığı 1929'da saptanmıştır.

Kutup Yıldızı'nı gökyüzünde bulmak oldukça kolaydır, daima pusula'nın kuzey ibresi doğrultusunda bulunur. Büyükayı takımyıldızının oluşturduğu "tava"nın gövdesinin sonundaki iki parlak yıldızı (Dabne ve Merak) birleştiren hayalî doğruyu takip ederek, bu iki yıldız arasındaki mesafenin yaklaşık 5 katı kadar ileride Kutup Yıldızı bulunur. Gökyüzünün bu bölgesindeki en parlak yıldız olduğundan, başka bir yıldızla karıştırılma ihtimali düşüktür. Kutup Yıldızı'nın ufuktan yüksekliği, bulunduğunuz enlemi yansıtacaktır. Örneğin, İstanbul'da Kutup Yıldızı ufuktan 41° yükseklikte görünür.

Kutup Yıldızı sadece kuzey yarıküreden görünür, güney yarıküreden görünmez, güneyi gösteren parlak bir güney Kutup Yıldızı bulunmamaktadır. Ancak Güneyhaçı takımyıldızı, güney yarıkürede bulunanlara kabaca güney yönünü gösterir.

Çeşitli [değiştir]

Ressam gözüyle Kutup Yıldızı

Ressam gözüyle Kutup Yıldızı

  • Gökyüzündeki en parlak yıldızın Kutup Yıldızı olduğu yönünde yaygın bir inanış vardır. Gerçekte gökyüzündeki en parlak cisim, bir yıldız olan Güneştir. Onu, bir uydu olan Ay ve bir gezegen olan Venüs izler. Güneş'ten sonra gökyüzünde en parlak yıldız Akyıldız'dır (Sirius). Kutup Yıldızı, gece gökyüzünde görülen yıldızlar arasında parlaklık açısından 46. sırada gelir.
  • Aslında bir gezegen olan Çoban Yıldızı (Venüs) ile Kutup Yıldızı'nın karıştırılması da yaygın bir hatadır. Çoban Yıldızı genellikle batı yönünde görülmekle birlikte her gün yer değiştirir. Oysa Kutup Yıldızı her zaman kuzey yönündedir.
  • Kutup Yıldızı anlamına gelen Latince kökenli İngilizce Polaris sözcüğü, 20. yüzyılın sonlarında Türkiye'de ortaya çıkan İngilizceleştirme eğilimi kapsamında moda olan kelimelerdendir. Sermayedar kesim bu kelimeyi şaşırtıcı bir yaygınlıkla benimsedi. Bunun sonucu olarak, "polaris", Türkiye'de gerçek anlamıyla hiç ilgisi olmayan alanlarda kullanıldı: Bir yayınevi, bir gökdelen, bir bilgisayarcı ve hatta bir terlikçi "polaris" ismini benimsedi.
  • Kutup Yıldızı bir müzik ve tiyatro topluluğunun, Kuzey Yıldızı ise İstanbul'daki bir uzakdoğu sporları salonunun adıydı.
  • Şimal Yıldızı, yani Kuzey Yıldızı, Kore Savaşı hakkında 1954 yapımı, başrolünde Ayhan Işık'ın oynadığı bir film.
  • Şimal Yıldızı, Sezen Aksu'nun bir şarkısının adı.

 

NABIZ  NEDİR?

     Nabız, kalbin 1 dakika içinde kaç kere kasıldığını yani kalbin hızını yansıtır. Kalp her kasılmasıyla bir miktar kanı atardamarlar içine fırlatır ve damarların esneyebilme özelliğinden dolayı atardamarlarda buna bağlı bir genişleme olur ve ardından eski durumuna dönmek ister. İşte bu genişleme, damarların yüzeyel seyrettiği yerlerde (el bileği, dirsek içi, kasık, şakak, ayak bileği gibi) nabız dalgası olarak hissedilir. Nabız bize yalnız kalp hızı hakkında bilgi vermez, aynı zamanda kalbin düzenli çalışıp çalışmadığı yani kalbin ritmi hakkında da bilgi verir.

   Sağlıklı bireylerde nabız istirahat halinde iken dakikada 60-100, ortalama 70 civarında olmalıdır. Nabız hızı birçok durumdan etkilenir. Çeşitli hastalıklar(Yüksek ateş,kansızlık, troid bezinin aşırı çalışması vd.) , egzersiz, stres,heyecanlanma , yaralanma gibi durumlarda nabız hızı artar. Atletlerde ve koşucularda ise nabız daha düşük (hatta dakikada 40’larda) olabilir. 

Omurilik
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Omurilik omurga denilen kemik bir yapının içinde vücut boyunca uzanan ve ortasında yine boydan boya bir kanal içeren merkezî sinir sisteminin bir parçasıdır. İlk lumbar omurun alt kenarına kadar devam eder; buradan itibaren sinirler atkuyruğu şeklinde yayılır. Yaklaşık olarak kadınlarda 43 cm, erkeklerde ise 45 cm uzunluğunda ve 35-40 gram ağırlığındadır. Ayrıca omurilik omurilik soğanından gelen refleksleri kontrol eder omurilik tam olarak beyinde başlar. Bu yüzden ense köküne vurulmamalıdır. Omurilik direkt beyinden çıkan emirleri gerçekleştirir. Ayrıca omurilik basit refleksler merkezidir.

Omurilik dene yapı X şeklindedir. Dışta ak madde içte boz madde bulunur, ak madde miyelinli sinirlerden;boz madde ise sinir hücrelerinin gövde kısımlarından ve miyelinsiz sinirlerden oluşur. Omuriliğin dorsal bounuzu duyusal sinirleri alır,ventral boynuzu ise motorik sinirleri alır.

Proteziniz olması, ağız hijyeni ve bakımınıza daha az dikkat edeceğiniz anlamına gelmez. Aksine dişhekiminize düzenli olarak gitmeniz protezlerinizin ömrünü artıracak ve ağız sağlığınızı koruyacaktır.

 

Protez  Nedir, Protez Diş Nasıl Yapılır?

Ağızda çeşitli nedenlerle estetik bozuklukların veya kaybedilmiş olan dişlerin yerine konan, kişilerin estetik ve fonksiyonel olarak ihtiyaçlarını gideren tüm yapay oluşumlar protezdir (takma diş).

Genel olarak diş kayıpları, diş eti hastalıklarının tedavi edilmemesi sonucunda oluşabilmektedir. Bunun yanında bazı kazalar sonucunda da diş kayıpları meydana gelmektedir. Bu nedenle kaybedilen dişlerin yerine, fonksiyonel ve estetik olarak sağlıklı dişlerle aynı görevi görecek protezler yapılmalıdır.

Diş Protezi'nin Amacı Nedir?

Protezde, hastanın kaybolan fonksiyonları tekrar kazandırılmaya çalışılırken, aynı zamanda bozulan konuşmasının da düzeltilmesi ve estetik görünümün de daha iyi olması amaçlanmaktadır. Böylelikle büyük oranda kaybedilen ağız sağlığı düzeltilirken toplum içinde eksik ya da harap olmuş dişlerle yaşamak zorunda kalan bireylerin psikolojik açıdan da desteklenmesi sağlanır. Çünkü bu şekilde yaşamlarını (bir süre de olsa) sürdürmek zorunda kalan bireyler, öncelikle gülmeyi unuturlar.

Bu da fonksiyonel bozuklukların yanı sıra, insanlarda kendine güven duygusunun zedelenmesine neden olur. Bu tip hastalara yapılan çeşitli protezlerle insanların yaşam kalitesinin yükseltilmesi amaçlanır.

Protez Çeşitleri 

   Sabit Protezler (kron-köprü benzeri yapıştırmalı protezler)
 
   Hareketli Protezler (total ya da bölümlü protezler)
 
   implant üstü protezler (sabit veya hareketli)
 

 

yukarı

      

Sabit Protezler

Tek kronlar (tek dişin kaplanması şeklinde)

 

Köprüler (eksik dişlerin yanındaki dişlerle birlikte kaplanması- genelde uygulanan)

 

İmplant üstü protezler (çeneye yerleştirilen vida ve protezler)

        Hareketli Protezler

   Total protezler (Hiç diş olmayan ağızlara uygulanmaktadır. İleriki yaşlarda kullanılır)
 
   Parsiyel protezler (Kısmen dişsiz ağızlara uygulanmaktadır. Kroşe adı verilen, dişlerin üstüne gelen kancalar veya tırnaklar kullanılmaktadır)
 
   Hasas tutuculu protezler (Yine kısmen dişsiz ağızlara uygulanan kancası olmayan metal destekli protezlerdir)
 

    

       İmplant Üstü Protezler

   Sabit (bir ya da birden fazla dişe uygulanan porselen kronlar)
 
   Hareketli (tamamen dişsiz ağızlara uygulanan total benzeri protezler)
 

Protezlerin Temizliği

Hareketli protezlerin temizlenmesi bir takım temizleme ajanları ile yapılmaktadır. Su içerisine konan efervesan tablet vasıtasıyla protezler temizlenmektedir. Eğer protez temizleme ajanı mevcut değilse diş fırçası ya da protez fırçası ile protez temizlenebilir. Bunun yanında bölümlü hareketli protezler ağızdan çıkarılıp, ağızdaki mevcut dişler temizlendikten sonra protez temizlenip yerine takılabilir. Ancak total protezlerde hastanın dişleri çıkarıp ağzını çalkalaması kafidir.

Niçin protezlerinizi günlük olarak temizlemelisiniz?
Aşağıdaki problemlere sebep olabilecek, plak, yiyecek artığı, ve tartar oluşumunu engellemek için günlük temizlik önemlidir:
 

   Görünüm ve estetik problemler,
 
   ağız kokusu,
   protez altındaki dokunun tahriş olması (iritasyonu),
   ağızda enfeksiyon.

yukarı

Protezlerimi nasıl temiz tutabilirim?
 

   Yemeklerden sonra, protezinizi suda yıkayarak yiyecek artıklarını uzaklaştırın.
   Belli öğünlerden sonra, özellikle yatmadan önce, düzenli olarak protezinizi fırçalamalısınız. Bu işlem plak ve leke oluşumunu önler.
   Fırçalama işleminde su ve çeşitli diş macunları veya protez bakım ürünleri kullanılır. Aşındırıcı tozlar kullanılmamalıdır. Yoksa protezin yüzeyi çizilir ve bu yüzeylerde artıklar toplanmaya ve renklenmeye başlar.
   Özel protez fırçaları veya normal diş fırçaları da kullanılabilir.
   Protezin tüm yüzeylerini temizlemeye özen göstermelisiniz.
   Zaman zaman protezinizi, özel protez sıvılarında bekletebilirsiniz. Kimyasal maddeye maruz kalan protezinizi yıkadıktan sonra kullanmanız gerekir.
   Protezin içine işlemiş lekeler ve tartarlar ancak bir dişhekimi tarafından ultrasonik araçlarla temizlenebilir.
   Protezi temiz tutmanın en etkin yolu, günlük fırçalama ile birlikte haftada bir kaç kez de kimyasal sıvılarda bekletmektir
sinir uçlarıdokununca hissetmenizi saglayan en onemli unsur.. vucudun tum sinirsel altyapisinin user interface kismi..
Solunum sistemi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Solunum sistemi, kandaki CO2 gazının O2 gazı ile yerdeğiştirmesini sağlayan sistem.

Konu başlıkları [gizle]
1 Solunum sistemi
2 Solunum organları
3 Solunumun değerlendirilmesi
3.1 A ( Airway )
3.2 B ( Breathing )
3.3 C (Circulation)
 


 Solunum sistemi  [değiştir]Solunum sisteminde burun ve ağız yardımıyla dışarıdan alınan havanın içindeki oksijen yutak, gırtlak ve soluk borusundan geçtikten sonra akciğerlere gelir. Bronş ve bronşçuklardan sonra alveollere gelir. Alveollerden kana geçer. Kan, hücrelere oksijeni taşır. Hücreler bu oksijeni kullanarak enerji elde ederler. Kan yardımıyla CO2, tekrar alveollere gelir. Alveollerin içindeki kılcal damarlarda bulunan karbondioksit bronşçuk, bronş, soluk borusu, gırtlak ve yutaktan geçtikten sonra bu sefer ağız ve burundan dışarı çıkar.


 Solunum organları  [değiştir]Solunum sistemi şu organlardan oluşur.

Burun
Akciğer
Bronş
Bronşçuk
Alveol
Diyafram
Burun, solunum sisteminin dışarı açılan kısmıdır. Burun içindeki kıllar ve nemli yüzey havanın içindeki tozların tutulmasını sağlar. Ayrıca burun içindeki nemli yüzey ve burun içinin kıvrımlı oluşu soğuk havalarda, havanın ısınarak akciğerlere gitmesini sağlar. Burnun en uç kısmındaki koklama sinir uçları havadaki küçük parçacıklar tarafından uyarılarak koku alma faliyetini yapar.

Yutak, yutak ağız ve burun boşluğunu soluk ve yemek borusuna birleştiren kısımdır.

Soluk borusu, yutak ile akciğer arasında kalan 10-12cm uzunluğundaki borudur. Soluk borusunun başlangıç bölümü gırtlaktır. Gırtlakta ses telleri vardır. Ayrıca küçük dil yutkunurken soluk borusunu kapatır. Soluk borusunun iç yüzeyi nemli ve tüylerle kaplıdır. Bunlar soluk borusuna kaçan toz vb. maddeleri yakalayarak öksürük ve balgamla dışarı atar. Soluk borusunun alt kısmı bronş adı verilen iki kola ayrılır. Bronşlardan biri sağ, diğeri sol akciğere bağlanır. Soluk borusu üst üste dizilmiş kıkırdak halkalardan oluşmuştur.

Akciğerler, gögüs kafesi içinde yer alan akciğerler solunumun en önemli organıdır. Akciğerler Plevra adı verilen sağlam bir zarla çevrilir. Akciğerleri darbe, basınç gibi dış etkenlerden korur. Akciğerler sağ ve sol olmak üzere iki parçadır. Ayrıca her bir parça lob denilen bölümlere ayrılmıştır. Sağ akciğer üç, sol akciğer iki lobtan oluşur. Bronşlar akciğerlere girdikten sonra daha ince dallara ayrılır. Bu ince dallara bronşçuk denir. Bronşçuklar üzüm salkımı şeklinde hava keseleri ile sonlanır. Bu hava keselerine alveol denir. Alveoller akciğer yüzeyinin daha geniş olmasını sağlar. Bu özellik solunumu kolaylaştırır. Hava ile kan arasındaki gaz alışverişi alveollerde yapılır.

Soluduğumuz hava normalde  %21 oksijen, %78 azot, %1 oranında diğer gazları içermektedir. İnsan soluduğumuz havada bulunan  %21 oranındaki oksijenin sadece %5-%6 sını kullanırız.


 Solunumun değerlendirilmesi  [değiştir]Solunum kendiliğinden, sessiz, ağrısız, kolaylıkla gerçekleşir. Solunum sayısı erişkinde 15-20 kez/dk, çocukta 20-30 kez/dk, bebekte 30-40 kez/dk arasındadır.

Solunum BAK-DİNLE-HİSSET yöntemiyle saptanır.

Bak, göğüs kafesi kalkıyor iniyor mu ?
Dinle, soluk sesi duyuluyor mu ?
Hisset, soluk yanağa geliyor mu ?
Bu soruların yanıtları olumsuzsa ya da ağza burna ayna veya cam tutulduğunda buharlaşma olmuyorsa solunum yok demektir. Solunum durduğunda dokular oksijenlenemeyeceği için dudaklar ve tırnaklar siyanotiktir (morarmıştır).

Oksijen yokluğunda görülebilecek sorunlar şunlardır.

0 -1.dakikada kardiyak hassasiyet ( aritmi vb.)
1 -4.beyinde hasara eğilim
4 -6. beyin hasarı başlar
6 -10. beyin hasarı artar
10 + geri dönüşsüz beyin hasarı

Suni Solunum

Bir kazazedenin yanına varıldığında ilk önce ABC kontrol edilerek sürekliliği sağlanmalıdır.

A ( Airway ) : Soluk yolunun açıklığının saptanması ve sürekliliğinin sağlanmasıdır.
B ( Breathing ): Solunumun varlığının saptanması ve sürekliliğinin sağlanmasıdır.
C(Circulation):Dolaşımın (nabzın varlığının) saptanması ve sürekliliğinin sağlanmasıdır.

 A ( Airway )  [değiştir]Bu basamakta solunum yolunun açıklığının saptanması ve sürdürülmesi yapılır.Bilinçsiz ya da yerde yatan bir kişiye rastlandığında, öncelikle kişi omuzlarından hafifçe sarsılarak iyi misiniz ? sorusu sorulmalıdır. Yanıt alınamıyorsa, hemen baş-çene yöntemiyle baş geriye yatırılır.


 B ( Breathing )  [değiştir]Soluk yolunun açıklığı sağlandıktan sonra, bak-dinle-hisset ile 10 saniye(geçmeyecek şekilde) solunum değerlendirilir. Kişinin solunumu yoksa, hemen suni solunuma başlanılmalıdır. Önce, her biri bir saniye sürecek şekilde, iki kurtarıcı soluk verilir. Her soluk verildiğinde göğüs kafesinin yükselişi; soluğun ardından ise, soluk veren başını kaldırır, solunumun geri çıkışını ve bu arada göğüs kafesinin inişini izler. Verilecek soluk miktarı, göğüs kafesini yükseltecek kadar olmalıdır. Çok fazla ve güçlü soluk vermenin yararlı olmadığı tespit edilmiştir. O nedenle, bir saniye sürecek şekilde aldığınız nefesi (balon üfler gibi) verilmelidir.


 C (Circulation)  [değiştir]Nabza bakılmadan hemen göğse bası ve suni solunum şeklinde TYD uygulanır (2005 kurallarından önce nabza bakılırken sağlık personeli dışındaki kişilerin bakması artık önerilmiyor).
SOLUNUM SİSTEMİNİN ANATOMİSİ VE SOLUNUMUN FİZYOLOJİSİ

 

 

Solunum fizyolojik bir olay olup, kişinin yaşamı için gerekli oksijeni sağlar. Bu nedenle soluk alma ve hayatta kalma eş anlamda algılanır.

Temel fonksiyonu dokulara oksijen sağlamak ve dokularda oluşan karbondioksidi alıp dışarı atmak olan solunum sisteminin anatomi ve fizyolojisinin kısaca özeti

 

SOLUNUM SİSTEMİNİN ANATOMİSİ

 

Solunum sistemi, solunum yolları ve akciğerlerden oluşur.

Solunum yolları; burun boşlukları, farenks, larenks, trakea, bronşlar, bronşiyoller ve alveolleri içerir.

BURUN: Havanın ilk giriş yolu burundur. Burun boşluklarının içi, müköz bir membran ile kaplıdır. Burun boşluklarında, konka adı verilen üç çıkıntı bulunur. Burun mukozası, kan damarları bakımından zengindir ve üzerinde küçük tüyler bulunur. Hava bu yollardan geçerken, kan damarlarının sağladığı ısı ve nem ile ısınır ve nemlenir. Ayrıca, hava içindeki yabancı maddeler, küçük tüyler tarafından tutulur. Bu nedenle burun yoluyla soluk alınması, ağız yoluyla alınmasından daha yararlıdır.

 

FARENKS(BOĞAZ): Burun boşluğunun ve ağzın arkasında, özefagus ve trakeanın üstündeki kısımdır.

Farenks üç bölümden oluşmuştur:

Nazofarenks (Geniz) - Burnun hemen arkasındadır .
Orofarenks                - Ağzın hemen arkasındadır.
Larengeal farenks     - Farenksin hemen altında olup, biri arkada özafagusa, diğeri önde trakeaya giden iki açıklığı vardır.
 

LARENKS(GIRTLAK): Trakeanın üstünde, farenksin altında yer alan larenks, üzerinde ses telleri (vokal kordlar) olan bölümdür. Ses plikalarının arasındaki boşluğa glottis adı verilir. Glotisin üzerinde ve dilin arkasında epiglotis adı verilen yaprak biçiminde bir çıkıntı vardr. Bu çıkıntı, lokmaları yutma sırasında glottisi kapar ve lokmanın trakeaya(soluk borusuna girmesini önler.

Larenks mukozası da küçük tüylerle kaplıdır, bu tüyler soluk alırken giren toz ve yabancı maddeleri süzer. Öksürme ve aksırma ile bu yabancı maddeler, dışarı atılır.

 

TRAKEA(SOLUK BORUSU):  Trakea, larenksten sonra gelen soluk yolunun bir parçasıdır. Dördüncü ve beşinci torasik vertebra hizasında , sol ve sağ ana  dallara (bronşlara) ayrılır. Trakeanın bu ayrılma yerine, bifurkasyon trakea adı verilir. Bifurkasyon yerinde, iki ana bronşu birbirinden ayıran çıkıntıya da karina denir.

Trakea nın ön yüzünde C harfi biçiminde kıkırdaklar, arka yüzünde ise fibroelastik bağ dokusu ve kaslar bulunur. Kıkırdaklar trakeayı sürekli açık tutarken, arka yüzün yapısı özefagusun lokma yutarken genişlemesini kolaylaştırır.

Trakea ve büyük bronşların duvarlarında titrek tüylü epitel hücreleri (silialar) ve Goblet hücreleri bulunur. Silialar, dalgalanma hareketleri yaparlar. Goblet hücreleri ise müküs salgılarlar. Soluk alındığında soluk yoluna giren yabancı maddeleri aşağıdan yukarıya doğru hareket ettirerek dışarı atılmasını sağlayan müküs salgısı ve siliaların hareketidir.

 

BRONŞLAR: Bronşlar, soluk borusunun iki ana dala ayrılıp(bifurkasyonu, çatallanması) akciğere giren kısmıdır. Akciğerin bu giriş bölümüne  hilus adı verilir. Akciğerin sinirleri ve damarları da buradan girer ve çıkarlar. Sağ ana bronş dikeye yakın, sol ana bronş ise yataya yakın olacak bir eğim ile akciğerlere girerler. Ayrıca sağ ana bronş, sol ana bronşa göre daha kısa ve kalındır. Bu nedenle solukla giren yabancı maddelerin ve mikroorganizmaların sağ ana bronşa girme olasılığı daha fazladır.

 

AKCİĞERLER: Göğüs boşluğunda yer alan sağ ve sol akciğerlerin arasındaki boşluğa mediasten denilir ve burada kalple, akciğere giren çıkan damarlar bulunur. Sağ akciğer,  altında yer alan karaciğerin yukarı doğru itmesi nedeniyle, sol akciğere göre daha yukarıdadır. Sol akciğerde, kalbin baskısı nedeniyle, sağ akciğere göre  daha küçüktür. Akciğerlere giren ana bronşlar, birçok dallara bölünerek ağaç görünümü oluştururlar.

Dallanma : Bronşlarèbronşiyollerèterminal bronşiyallerèalveol kanallarıèalveoller, şekildedir.

 

Alveoller (hava kesecikleri), üzüm salkımı üzerindeki taneciklere benzerler. Çok katlı epitel hücrelerinden oluşan alveollerin çeperi, zengin kılcal damarlarla çevrelenmiştir. Dolaşımdaki kan ile akciğer arasındaki gaz(oksijen-karbondioksit) alış verişi bu bölümde gerçekleşir.

Akciğer yüzeyi, PLEVRA adı verilen ve iki kattan oluşan seröz zar ile kaplıdır. Plevranın, akciğeri saran kısmına VİSSERAL PLEVRA, göğüs kafesine yapışan kısmına ise PARİYETAL PLEVRA denilmektedir. Plevranın iki katı arasında, visseral plevra tarafından salgılanan  ve kayganlığı sağlayan bir sıvı vardır;bu sıvı her iki plevra katı tarafından geri emilir. Visseral ve pariyetal plevra arasında negatif (-100 mmHg) basınç vardır. Bu basınç solunum fizyolojisinde önemli rol oynar. Negatif basıncı vakum (çekme/emme) etkisi gibi düşünebilirsiniz; bu emme etkisi sayesinde plevranın iki katı, sanki arada boşluk ya da sıvı yokmuş ve birbirlerine yapışıkmış gibi dururlar. Negatif basıncın oluşumu: visseral plevra tarafından sürekli salgılanan sıvının her iki plevra tabakası tarafından geri emildiğini belirtmiştik, işte plevra kapillerleri tarafından gerçekleştirilen bu emiş gücü negatif basıncı yaratmaktadır ve akciğerler de bu şekilde göğüs duvarına (pariyetal plevraya) doğru çekilirler. Göğüs duvarında meydana gelebilecek ve akciğerin etkilendiği, herhangi bir delinme ya da kesik plevra boşluğundaki negatif basıncı yok edeceğinden (emme gücü nedeniyle dışarıdan içeriye çok kısa sürede hava emileceğinden) akciğerler büzüşür (kollabe olur).

Akciğerlerin büzülmesini önleyen diğer bir madde SURFAKTANdır. Alveollerin çeperini oluşturan epitel hücrelerinden salgılanan surfaktan, lipoprotein yapısındadır. Bazı yenidoğan bebeklerde, özellikle vaktinden önce doğanlarda, surfaktan yeterince salgılanmadığında, hyalin membran ve solunum güçlüğü sendromu denilen sorunlar görülür.

 

AKCİĞERLERİN HACİM (VOLUM) VE KAPASİTELERİ:

Akciğer hacmi, erkeklere oranlandığında, kadınlarda % 20-25 daha düşüktür. Yine hacim ve kapasiteler vücut iriliğine göre farklılık gösterir, iri yapılılarda daha fazla iken kısa boylu, ince kişilerde daha düşüktür. Hesaplamak için : ( kişinin kilosu x 10 ) bize bir fikir verebilir: 60 kg x 10 = 600 ml . Acil bakımda bunun anlamı: 60 kiloluk birisini solutmanız gerektiğinde hacmı 600 ml ;100 kiloluk bir kişide ise 1000 ml olarak ayarlamanız gerekir. Ya da, küçük çocukta erişkin ambusu(elle solutma esnasında kullandığımız maskenin balonu) kullanmaz veya ambuyu sıkarken basıncı ona göre ayarlarsınız. 

SOLUNUM HACMİ (TİDAL VOLÜM) : Her soluk alışta akciğerlere giren ve her soluk verişte akciğerlerden çıkan hava miktarıdır. Normal koşullarda, sağlıklı erişkin bir erkekte bu miktar ortalama 500 ml ‘dir (biraz önce anlatılan, vücut büyüklüğüne göre hacımlar hep aklınızda bulunsun).

İNSPİRATUAR REZERV HACMİ : Normal soluk almanın dışında, çok derin nefes alındığında, akciğerin en fazla alabileceği hava miktarıdır. Normal koşullarda, sağlıklı erişkin bir erkekte bu miktar ortalama 3000 ml ‘dir

EKSPİRATUAR REZERV HACMİ : Normal soluk vermenin dışında, çaba harcanarak verilebilecek en fazla hava miktarıdır. Normal koşullarda, sağlıklı erişkin bir erkekte bu miktar ortalama 1100 ml ‘dir.

RESİDÜEL HACİM : Çok zorlanarak verilen soluğa (ekspiratuar rezerv hacmine) rağmen, akciğerde kalan hava miktarıdır. Normal koşullarda, sağlıklı erişkin bir erkekte bu miktar ortalama 1200 ml ‘dir.

ANATOMİK ÖLÜ BOŞLUK : Solunan hava doğrudan alveollere gitmez. Solunan hava, alveollere gidene kadar iletici soluk yolları olarak adlandırılan ağız, burun, boğaz, farenks, larenks, trakea, bronş, bronşiyollerde oyalanır. Buralarda gaz alışverişi olmadığından, iletici soluk yollarındaki hacme “anatomik ölü boşluk hacmi” denilmektedir.

Kapasite, akciğer hacimlerinin ikisinin veya birkaçının birleştirilmesi olayıdır.

TOTAL AKCİĞER KAPASİTESİ : Akciğerlerin, mümkün olduğunca derin soluk alındığında, en fazla genişleyebileceği hacimdir, ortalama 5800 ml’dir.


 Başa Dön

 

SOLUNUM SİSTEMİNİN FİZYOLOJİSİ

Solunum sisteminin görevi, vücudun gereksinimine göre dış ortamla gaz alışverişini sağlamak, dolaşım sistemi aracılığıyla da solunumu düzenlemektir. Solunum dört evreden oluşur: 1-Ventilasyon, 2- Diffüzyon, 3- Perfüzyon, 4- Solunumun düzenlenmesi. 

 

VENTİLASYON (SOLUNUM):
Akciğerin ventilasyonu ile kast edilen, havanın, atmosferden akciğerlere, akciğerlerden de atmosfere doğru hareketidir. Bu ise, soluk alma (inspirasyon) ve soluk verme(ekspirasyon) şeklinde gerçekleşmektedir.

Soluk alış verişi aşağıdaki kasların yardımıyla gerçekleşir:

 

İnspirasyon kasları (soluk almayı sağlayan kaslar)

Diyafragma, göğüs boşluğu ile karın boşluğunu ayıran, frenik sinir tarafından yönlendirilen bir kastır.
Dış interkostal(kaburgalar arasındaki) kaslar
Sternokleidomastoid kasları
Skapula (kürek kemiğini) yükselten kaslar ve ön serratuslar
Skalenler
Omurga kaldırıcıları
Ekspirasyon kasları (soluk vermeyi sağlayan) kaslar

·       Karın kasları (asıl ekspirasyon kasları)

·       İç interkostaller

·       Arka aşağı serratüsler

 

Solunum, diyafragmanın aşağı yukarı hareketi; göğüs kafesinin ön arka çapının artması ve azalması; kaburgaların (kostaların) yukarı aşağı hareketiyle göğüs kafesinin uzayıp kısalması ile oluşur. 

SOLUK ALMA (İNSPİRASYON) : Atmosfer havasının akciğerlere çekildiği, aktif bir eylemdir. İnspirasyon kaslarının kasılmasıyla göğüs kafesinin ön arka çapı genişler ve yukarıdan aşağıya uzar.

Boyle-Marriotte Kanununa göre bir gazın hacmi arttığında, basıncı düşer. Bu kanuna göre, genişleyen akciğerlerdeki havanın basıncı (atmosferdeki havanın basıncından) düşük olacağından, atmosfer havası akciğerlere dolacaktır.

SOLUK VERME (EKSPİRASYON) : Akciğerlerdeki havanın dışarı atıldığı, pasif eylemdir. Soluk almanın tersine, akciğerler küçülür dolayısıyla basınç artar. Akciğerlerdeki basınç atmosfer basıncından fazla olacağından hava dışarı doğru hareket eder.  

 

DİFFÜZYON (YAYILMA):
Akciğerlere gelen hava alveollere kadar ilerler. Havadaki oksijen alveollerin çeperini ağ gibi saran kılcal damarlara geçerken (diffüze olurken), kılcal damarlardaki karbondioksit alveollere geçer (diffüze olur). Bu geçişler(diffüzyon), iki farklı ortamdaki gazların, parsiyel basınçlarının farklı olması sayesinde gerçekleşmektedir.

 

DİFFÜZYONU SAĞLAYAN BASINÇ FARKLARININ TABLOSU:

 

YERİ
 PARSİYEL BASINÇLARI (mmHg)
 
OKSİJENİN (PO2)
 KARBONDİOKSİTİN (PCO2)
 
ATMOSFERDE
 760
 
 
ALVEOLLERDE
 103
 40
 
ARTERYEL KANDA
 100
 40
 
VENÖZ KANDA
 40
 46
 

 

PERFÜZYON:
Oksijenin ve karbondioksidin taşınması eylemidir.

a)     OKSİJENİN TAŞINMASI: Alveollerden, akciğer dolaşımındaki kana geçen (diffüze olan) oksijen, ya plazma içinde eriyik halinde(%3) ya da  alyuvar (eritrosit) içindeki hemoglobine tutunarak (%97) taşınır. Hemoglobinin oksijenle birleşmesi (HbO2, oksihemoglobin)  “% satürasyon” olarak ifade edilir.  Özellikle acil bakımda, oksijen satürasyonu, hastanın solunum durumunun belirlenmesi açısından çok önemlidir.                                    Herhangi bir dokuya verilecek oksijen miktarı, dokunun oksijen basıncına göre değil de karbondioksidin parsiyel basıncına ayarlanır; ayrıca pH ve kanın ısısı da bu miktarın saptanmasında önemlidir. Oksihemoglobinin ayrışması (yani kandaki oksijenin dokuya geçmesi) için PCO2, pH ve vücut ısı önemli olduğuna göre, PCO2 yüksek, vücut ısısı yüksek ve pH’nın düşük olduğu bir ortamda oksijenin durumu ne olur Elbette ki daha fazla oksijen serbest kalır. Acil bakımda, bu özelliği bilmek, asidoz – alkaloz değerlendirmesi yaparken işimize çok yarayacaktır

b)     KARBONDİOKSİDİN TAŞINMASI:  CO2, dokulardaki metabolik süreçte ve besinlerdeki karbonun oksidasyonu sonunda oluşur. Son derece asidiktir. Oksijen gibi hem plazmada eriyik halde hem de hemoglobine bağlı (karbamino bileşiği) olarak taşınır.

 

SOLUNUMUN DÜZENLENMESİ :
Solunum merkezi, beyin sapındaki medulla oblangata’dadır. Kan kimyasındaki değişiklikler, karotis ve aort cisimciklerindeki değişikliğe duyarlı algılayıcılar (reseptörler; glomus aortikum ile glomus karotikum) tarafından algılanarak solunum merkezi uyarılmaktadır.

Kimyasal düzenekler solunumu öyle düzenler ki, normal koşullarda PCO2 değişmez (değeri sabit tutulur); PO2 tehlike yaratabilecek seviyelere düşmüşse, yükseltilir. Bir dakikadaki solunum hacmi metabolizma faaliyetleri ile orantılıdır. Ancak, solunumla metabolizma arasındaki ilişki CO2 ile sağlanmaktadır.

Medullada bulunan solunum merkezi, kanın pH’sı, PCO2 ve PO2 olmak üzere 3 etken tarafından yönlendirilmektedir. Bunlardaki azalma veya artmalar, solunumda önemli değişikliklere neden olmaktadır.

Örnek: Fazla egzersiz yapıldığında vücutta CO2 miktarı artar vekan pH’sı 7.4 ün altına düşer, normalde 1/20 olan  H2CO3 / NaHCO3 oranı  asit olarak artar. Bu durumdaki birey normalden daha fazla soluyarak (hiperventilasyon), fazla CO2 miktarını atmaya çalışır. Solunumla dışarı atılan hava nemli olduğundan CO2, gerçekte  H2CO3 (karbonik asit) olarak atılır; bu sayede vücut sıvılarındaki H+ iyonunun yoğunluğu düşmüş olur.

 H2CO3 / NaHCO3 oranında sodyumbikarbonat (NaHCO3, baz) lehine artma (veya asit kısmında azalma) olursa, PCO2 düşer. Bu durumda birey, normalden az solur (hipoventilasyon), böylece karbondiosidin az miktarda atılmasını sağlar, tutulan karbondioksit su ile birleşerek bikarbonat oluşturur ve H+ yoğunluğu yükselir.

H+ dengesinin düzenlenmesinde akciğerler çok önemlidir; çünkü, H+ iyonunun yoğunluğunda hızlı değişim gerektiğinde CO2 in diffüze olabileceği geniş bir alana sahiptir.

 

Hipoksi, solunum merkezini doğrudan uyarmaz. Kandaki PO2 düşmesiyle, aorta kavisinde yer alan glomus aortikum ile karotis arterin ikiye ayrıldığı bölgede yer alan glomus karotikumdaki kemoreseptörler (kimyasal algılayıcılar) uyarılır, refleks olarak uyarılan sinirler vasıtasıyla medulladaki solunum merkezi uyarılır ve solunum hızlanır.

 

Ventilasyon - Perfüzyon (solunum –kan akımı) oranı:

  Solunumla kan akımı arasında sıkı bir ilişki vardır. Normal koşullarda, alveoler solunum dakikada 4.2 litre civarında, kardiyak out-put (kalp debisi) ise dakikada 5litre civarındadır. Bunların birbirlerine oranı olan 9.8,  kanın çok iyi oksijenlenmesi için en ideal değerdir.

 

AKCİĞERLERİN GAZ ALIŞ VERİŞİ DIŞINDAKİ İŞLEVLERİ : 

Kanda inaktif olarak bulunan Anjiyotensin I  hormonu, akciğerlerden geçerken Anjiyotensin II  haline çevrilir.
Akciğer dokusu Surfaktan maddesini sentezler ve kullanır.
Akciğer dokusu gerildiğinde, Prostoglandin E ve F sentezler, kana salgılar ve depolar.
Akciğer aynı zamanda metabolizma organıdır. Alkolün bir kısmını solunumla atar. Diyabetik ketoasidozdaki aseton ile anestetik maddeler de solunumla atılır.
Sıvı-elektrolit dengesini düzenler.
Bazı önemli maddeler akciğer dokusu tarafından parçalanarak yok edilir. Örnek: bradikinin, serotonin, asetilkolin ve norepinefrin gerektiğinde parçalanıp etkisiz hale getirilir.
Fibrinolitik enzimleri de içerdiklerinden, trombozu eritme görevini de üstlenirler.
 

 

AKSIRIK:

Burunda oluşan bir uyarıya (iritasyona) karşı ortaya çıkan tepkidir / reflekstir.

 

ÖKSÜRÜK:

Soluk borusu ve bronşlar (özellikle larinks ve karina), yabancı maddelere çok duyarlıdır. Bu duyarlılık nedeniyle, basit bir uyarıcı madde, öksürük refleksini ortaya çıkarır. Yabancı madde soluk yoluna girdiğinde, vagus sinir aracılığıyla alınan uyarılar beyne, medulla oblangataya gider. Medulla oblangatadaki sinir hücrelerindeki devreler tetiklenir ve otomatik olaylar zinciri başlar:

İlk olarak akciğerlere solunumla ortalama 2.5 litre hava doldurulur.
Epiglottis ve ses telleri (vokal kortlar) sıkıca kapatılır ve hava akciğerlerde hapsedilir.
Karın kasları kuvvetlice kasılarak diyafragmayı yukarı doğru iter.
İç interkostal kaslar ve diğer soluk verme (ekspirasyon) kasları da kuvvetlice kasıldığında, akciğerdeki iç basınç 100 mmHg nın üstüne çıkar.
Epiglot ve ses telleri birdenbire tamamen açılır, basınç altındaki akciğere hapsedilmiş hava patlar gibi hızla dışarı atılır. Bazen atılan havanın hızı saatte 50-60 km yi bulabilir (50-60 km/sa).
Akciğerlerin kuvvetle kasılması, bronşların ve soluk borusunun da daralmasına neden olur. Akciğerlerden hızla atılan hava, dar bir yarık görünümü alan bu boşluktan çıkarken, geçtiği yerlerdeki bütün yabancı cisimleri de beraberinde dışarı sürükler.   

 Başa Dön

Geri Dön

 
KAYNAKLAR:

Amerikan Ortopedik Cerrahlar Akademisi; Hasta ve Yaralıların Acil Bakımı ve Nakledilmesi 4.Baskı; Nassetti, 1991.
Birol, Akdemir, Bedük. İç Hastalıkları Hemşireliği. Vehbi Koç Yayınları No:6 Ankara 1993;    s: 170-178
Bledsoe, B.E., Porter, R.S., Shade, B.R., Brady Paramedic Emergency Care, 2 nd Ed.,Prentice Hall,U.S.A.,1994. 
Marrieb, N. Elaine. Human Anatomy and Physiology. California, U.S.A. 1989.
Hariri, Nuran; Fizyoloji Atlası, Arkadaş Tıp Kitapları, 1989
Guyton ve Hall Tıbbi Fizyoloji, 9. Ed.,1996, Nobel Tıp Kitabevleri.
Kapit, W.; Elson, L. M.; Anatomie Malatlas, Arcis Verlag, München, 1989
 

 

Bilim ve teknoloji  
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
 
 

sitene ekle

Lütfen buraya tıkla (süpriz var)!







http://www.site

>


More Cool Stuff At POQbum.com

Fare ilecini takip eden gözler
sablon ProfileWizard.net - Free Myspace Stuff
Myspace Layouts
 
iletişim  
 


htmlkodlar.net

 
 
 

>
 
 
 

Google


Yukarı çık
 

Myspace Layouts

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol